JUSTINIANUS VEBASI (MS 541-750)
6’ncı yüzyılda Bizans İmparatoru olan I. Justinianus’un saltanatı, ‘hıyarcıklı veba’ salgını nedeniyle büyük bir darbe aldı. Günümüzde ‘Justinian Vebası’ adıyla da bilinen bu salgının kimi kaynaklara göre 25 ilâ 30 milyon insanı öldürdüğü, belki de o zamanki bilinen dünya nüfusunun yarısına eşit bir nüfusu yok ettiği düşünülüyor.
Justinian Vebası salgını kesinlikle yaşansa da araştırmacılar hâlâ yaklaşık bin 500 yıl önceki salgının ne kadar kötü olduğuna dair kanıtları araştırıyorlar. Bu salgınlarla ilgili geleneksel anlatı, ticaretin büyük ölçüde sona ermesi ve imparatorluğun zayıflamasını içeriyordu ve bu durum, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinde yaşayan diğer medeniyetlerin, daha önce Bizans egemenliğinde olan toprakları ele geçirmelerine izin verdi. Justinianus, veba salgını imparatorluğu vurduğunda, Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı parçalarını yeniden birleştirme gayretindeydi. Sonuç olarak, dünya nüfusunun yarısı öldü, Roma İmparatorluğu bir daha asla birleşmedi ve karanlık çağlar başladı.
Justinianus Vebası, Bizans/Doğu Roma İmparatorluğu’nu, özellikle başkent Konstantinopolis’i, İran’da bulunan Sasani İmparatorluğu’nu ve Akdeniz çevresindeki liman kentlerini etkiledi. Vebanın türü kaydedilen ‘hıyarcıklı veba’ vakası olarak kabul ediliyor. Hastalığı diğer bölgelere yayan aracılarsa, Mısır tahıl gemileri ve arabaları üzerinde imparatorluk boyunca seyahat eden siyah sıçanlardı. Hastalık, tepe noktasına ulaştığında, günde yaklaşık 5 bin kişiyi öldürdü ve Konstantinopolis nüfusunun yüzde 40’ını yok etti. Salgın, nihayet MS 750 yılında yok olana kadar 225 yıl boyunca Akdeniz dünyasını harap etmeye devam etti.
CÜZZAM (11’İNCİ YÜZYIL)
Yüzyıllar boyunca varlığını sürdürmüş olmasına rağmen, Cüzzam, Ortaçağ’da Avrupa’da bir salgına dönüştü. ‘Hansen Hastalığı’ adıyla da bilinen Cüzzam, ‘Mycobacterium leprae’ bakterisinin kronik bir enfeksiyonundan kaynaklanır. Cüzzam, cilde, sinirlere, gözlere ve uzuvlara kalıcı olarak zarar verebilecek cilt lezyonlarına neden olur. Hastalık aşırı bir formdayken, el ve ayak parmaklarının kaybına, kangrene, körlüğe, burnun çökmesine, sindirim sistemi sorunlarına ve iskelet çerçevesinin zayıflamasına neden olabilir.
11’inci yüzyılda pandemik seviyelere ulaşan Cüzzam, tarihin en yanlış anlaşılan hastalıklarından biri oldu. Yüzyıllar boyunca insanlar hastalığın kalıtsal olduğuna inandılar ve o dönem yaşayan bazı insanlar bu hastalığın günahlarımıza karşılık olarak tanrının verdiği bir ceza olduğuna inanırken, diğerleri, cüzzamlıların İsa Mesih’in acılarına benzer şekilde acı çektiğini düşündüler. Hastalar damgalandı ve sürgün edildi. Toplumdan sürülmedikleri zamansa, özel kıyafetler giymek zorunda kaldılar ve hatta diğer insanlara geldiklerini bildirmek için ellerindeki çanları çalmaları gerekti. Hastalığın yarattığı aşırı korkunun temelinde, semptomlarından biri olan doku kaybı vardı; dokulardaki bozulma sonucunda kimi vücut kısımları ya da tüm uzuvlar siyahlaşıyordu. Günümüzde hâlâ Cüzzam hastaları olmasına rağmen, hastalık çoklu ilaç tedavisi ile tedavi edilebiliyor. Çoklu ilaç tedavisi, hastalığın ciddiyetine bağlı olarak altı ay veya bir yıl sürüyor; ancak etkilenenleri iyileştirmede başarılı. 2018 yılında, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya çapında 208 bin 619 yeni vaka görüldüğünü bildirdi.