VEBA (KARA ÖLÜM/1347-1351)
Veba ya da ‘Büyük Veba’ adıyla bilinen ‘Kara Ölüm’, 14’üncü yüzyılda Avrupa ve Asya’yı vuran yıkıcı bir hıyarcıklı veba türüydü. Avrupa nüfusunun yüzde 30 ilâ 60’ını ve Avrasya’da yaklaşık 75 ilâ 100 milyon insanı öldürdüğü tahmin ediliyor. Salgının, Kırım’a ulaşmak için İpek Yolu boyunca seyahat ettiği, Orta Asya veya Doğu Asya’nın bozkır ovalarından kaynaklandığı düşünülüyordu. Oradan, muhtemelen Akdeniz ve Avrupa’daki ticari gemilerde seyahat eden siyah fareler üzerinde yaşayan pireler tarafından yeni bölgelere taşınmıştı. 1347 yılının Ekim ayında, 12 gemi Sicilya’daki Messina limanına demirledi; yolcuları çoğunlukla ölmüştü, hâlâ yaşayanlarsa kan ve irin sızan siyah yaralarla kaplıydı. Hastalığın diğer belirtileri arasında ateş, titreme, kusma, ishal, ağrı vardı. Altı ilâ 10 günlük enfeksiyon ve hastalığın ardından, hastalığa yakalanmış olan kişilerin yüzde 80’i can veriyordu.
1347 ve 1351 yılları arasında, hıyarcıklı veba Avrupa’ya yayıldı ve yaklaşık 25 milyon insanın canını aldı. Avrupa nüfus düzeylerinin 1347’den önceki seviyelerine geri dönmesi 200 yıldan fazla sürdü. Muhtemelen Asya’da, özellikle de kaynaklandığı düşünülen Çin’de bundan daha fazla sayıda ölüme yol açmıştı. Veba salgını, daha önceki salgınlar gibi yine Avrupa tarihinin seyrini değiştirdi. Bunun bir tür ilahi ceza olduğuna inanan bazı kesimler, Yahudiler, rahipler, yabancılar, dilenciler ve hacılar gibi çeşitli grupları hedef aldı. Cüzzamlılar ve akne veya sedef hastalığı gibi cilt hastalıkları olan insanlar öldürüldü. 1349 yılında 2.000 Yahudi öldürüldü ve 1351 yılında 60 büyük ve 150 küçük Yahudi topluluğu tamamen katledildi.
Daha sonraları ‘Kara Ölüm’ adıyla anılan pandeminin diğer sonuçları arasında, hayatta kalanların yaşam standardının gerçekten artmasının yanı sıra, çok sayıda insan öldüğü için serfliğin yok oluşunun başlangıcı sayılabilir. Artık işçiler daha fazla fırsata sahipti ve sosyal hareketlilik artarken, kısa bir süreliğine de olsa dünya genelindeki savaşlar durmuştu. Bununla birlikte bağnazlıkta ve günah keçisi aramada büyük bir artış yaşandı; artan ön yargılar nedeniyle Yahudiler ve Romanlar da dahil olmak üzere azınlıklara karşı sayısız katliam ve sürgün olayı gerçekleştirildi.
ÇİÇEK HASTALIĞI VE COCOLIZTLI SALGINI (1545-1548)
Avrupalılar, 1492’de Amerika kıtasına ilk geldiklerinde bir dizi yeni salgına neden oldular. Bunlardan biri olan çiçek hastalığı, enfekte olanların yaklaşık yüzde 30’unu öldüren bulaşıcı bir hastalıktı. İlerleyen dönemde hız kesmeyen çiçek hastalığı, yeni salgınlarda, Amerika’da yaşayan yerli nüfusun yüzde 90’ına yakınının, yani yaklaşık 20 milyon insanın hayatına mal oldu. Salgın, Avrupalıların yeni boşalan alanları kolonize etmelerine olanak sağladı, Amerika’nın tarihini sonsuza dek değiştirdi.
Cocoliztli Salgını, 16’ıncı yüzyılda, bugünkü Meksika’daki New Mexico bölgesinde meydana gelen ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan salgının ismiydi. Yerli bir halk olan Nahhuatl’ların lisanında ‘haşere’ anlamına gelen ‘Cocoliztli’, aslında İspanyolların bölgeyi ele geçirmesinden sonra yerli Mezoamerikan nüfusunu yok eden bir dizi gizemli hastalıktı.
Salgının, bölgenin demografisi üzerinde yıkıcı bir etkisi vardı; zira, bölge yerlilerinin Avrupalıların getirdiği bakterilere karşı gelişmiş bir bağışıklık sistemi yoktu. Hastalığın semptomları baş dönmesi, yüksek ateş, baş ve karın ağrıları, burun, göz ve ağızda kanama, aynı zamanda koyu renkli bir dil, sarılık ve boyun nodüllerinden oluşuyordu. Cocoliztli’nin o dönemde 15 milyon insanı ya da tüm yerli nüfusun yaklaşık yüzde 45’ini öldürdüğü tahmin ediliyor. Ölü sayısına dayanarak, genellikle Meksika tarihinin en kötü salgını olarak adlandırılıyor.