BBC Türkçe'nin haberine göre özel sektörün döviz borcu, Dolar/TL kurunun her bir kuruş yükselişinde şirketler üzerindeki yükünü artırıyor.
Özel sektörün ve kamunun döviz cinsinden borcu, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın verilerine göre 446 milyar dolar.
Bu borcun 13 milyar dolarının bu yılın son iki ayında ödenmesi gerekiyor.
Önümüzdeki 10 ay içinde de ödenecek ciddi bir tutarın olması, dövize olan talebi artırıyor.
Dolara olan talebin yükselmesi TL'nin üzerindeki baskıyı daha da artıyor, böylece bir kısır döngü çıkıyor ortaya.
Ekonomist Arda Tunca, döviz borcu açından en çok KOBİ'lerin (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) olumsuz etkileneceği görüşünde.
Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu da en çok geliri TL olan ve döviz kazanamayan şirketlerin bu durumdan olumsuz etkileneceğini aktarıyor.
Sadi Uzunoğlu'na göre bu borç yükü, özel sektörün bütçe yapamamasına ve ithalat borcunun yüksek olması nedeniyle gümrükten mal çekme konusunda sıkıntıların yaşanmasına yol açıyor.
Uzunoğlu, "Türkiye'de tedarik zinciri kendi içinde kırılıyor. Marketlerde tahsisli malların satılması, şu kadar yağ alabilirsin, bu kadar şeker alabilirsin gibi kısıtların konması tedarik zincirlerinin kendi içinde kırıldığını gösteriyor" diyor.
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de borçlanma 2008'deki finansal krizin ardından yükseldi.
Türkiye'de 2018'de yaşanan kur krizi de şirketlerin üzerindeki dış borç yükünü ciddi şekilde artırdı.
Ancak 2018'in ardından özel sektör, dış borç konusunda olumlu bir tablo çizmeye başlamıştı.
Bu tabloyu değiştiren ise koronavirüs pandemisi oldu.
Ekonomist Arda Tunca, "Pandemiyle beraber işler durdu, ekonomik aktivite sekteye uğradı" diyerek bu durumu özetliyor.
Koronavirüs pandemisiyle zora giren şirketler bir de kur krizi yaşayınca ağır borç yükü altına girdi.
Kurdaki yükselişin sadece borç tarafında değil maliyetler açısından da zorladığını vurgulayan Tunca, "Yabancı para cinsinden borçlanma arttığı için kur atakları yaşandığında borcun anapara kısmı çok sınırlı ödenebiliyor. TL kazanan şirketler bu borcun ancak faizini ödeyebiliyor" açıklamasında bulunuyor.
Bu da Tunca'ya göre şirketlerin mal sattıkça değil, malı elinde tuttukça para kazandığı bir durum ortaya çıkarıyor:
"Normalde bir şirket mal satınca para kazanır. Stokta mal tuttukça para kazanılan garip bir durum ile karşı karşıya kaldık."
Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu da kurdaki her bir TL yükselişin kamuya borç tarafında olumsuz yansıdığına ve bunun vergi gelirlerinden karşılanacağına dikkat çekiyor.
Uzunoğlu'na göre özel bankalar büyük oranda kendilerini kur riskine karşı korumuş durumda.
Ancak risk, döviz açık pozisyonu olan şirketlerin tarafında.
Uzunoğlu'na göre geçtiğimiz yıllar içinde kamudan döviz kredisi alan şirketler, borcunun bir kısmını farklı kur seviyelerinden TL'ye çevirerek bir ölçüde kur risklerini kamu bankalarının üzerine atmış oldu.
Uzunoğlu bu süreci, "Türkiye, döviz artmayacak diye yıllardır borçlandırılarak kur riskine çok açık bir hale getirildi. Özel sektör kendi riskini kurtarmaya çalışırken kamunun üzerine atma çabası çok yüksek, kamu da son yıllarda dövizle borçlanarak bu kur riskinin içine girdi" sözleriyle özetliyor.
Merkez Bankası verilerine göre kısa vadeli dış borç stoku Eylül sonu itibarıyla 125 milyar dolar seviyesinde.
Prof. Dr. Uzunoğlu, Türkiye'nin farklı bir enflasyon sürecine gireceğini gören kimi üreticilerin, "O zaman ne kadar çok malı elde tutarsam o kadar kazanırım" diye düşündüğünü de sözlerine ekliyor.
Döviz alım ve satım platformu FxPro'dan kıdemli piyasa analisti Alex Kuptsikevich, Türkiye'de kamunun dış borcunun GSYH'ya oranının yüzde 40 civarında olduğunu belirterek bu oranın borç yükü altındaki Güney Avrupa ülkelerine göre sağlıklı olduğunu vurguluyor.
O yüzden Kuptsikevich'e göre kamu sektörünü bu açıdan bekleyen büyük bir risk yok.
Ancak özel sektörde büyük ihtimalle borcunu ödeyemeyen şirketler olacak.
Diğer yandan Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacının baki olması, doğalgaz fiyatlarındaki ve kurdaki rekor yükseliş yüzünden de ekonominin dolara ihtiyacının artmasına neden oluyor.
Ekonomist Tunca, büyük şirketlerin pandemi döneminde finansman olanaklarının bulunmasının da etkisiyle çok yüksek kârlar elde ettiklerini vurguluyor.
O yüzden Tunca'ya göre büyük şirketleri bekleyen bir risk bulunmazken finansmana erişimi kısıtlı olan KOBİ'ler zor bir duruma girecek:
"Mal stoklayıp da fiyat artışlarına karşı kendini koruyamayan KOBİ'ler en fazla darbeyi yiyecek olan kesim. Kapanan şirketler ya da ağır hasara uğrayıp o hasarı gidermesi için uzun süre isteyen şirketler olacak.
"Verim yaratma ya da katma değer yaratma potansiyeli düşmüş bir ekonomiyle karşı karşıyayız."